Biz, sosyal medya kanunu desek bile, bu başlı başına yeni bir yasa değil: “İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ile 5651 sayılı yasaya yapılan bir dizi ekten oluşuyor. 1 Ekim 2020 itibariyle yürürlüğe giren bu yeni maddeler, sadece sosyal medyayı değil, internet kullanıcıların özgürlüğünü ve gizliliğini kısıtlayan pek çok düzenleme içeriyor. Peki, yeni sosyal medya kanunu tam olarak neler getiriyor? Gerçekten de bir tür internet sansürü olarak değerlendirilebilir mi? Aşağıda, her iki soruyu da cevaplıyoruz.
5651 sayılı yasaya yapılan ekler oldukça uzun ancak en önemli maddeleri aşağıda listeliyoruz:
Peki, bu yükümlülükler ihlal edilirse ne oluyor? Yeni sosyal medya kanunu, çeşitli yaptırımlar da belirlemiş:
Yeni sosyal medya kanunu kabul edildi ve 1 Ocak 2023 itibariyle yürürlüğe girecek.
Sosyal medya kanunu, sosyal ağ sağlayıcısı tanımını oldukça geniş tutmuş. Bu nedenle “1 milyondan fazla günlük erişimi olan sağlayıcı” kapsamına Twitter, Facebook, YouTube, Instagram gibi sosyal medya platformları kadar, WhatsApp gibi mesajlaşma uygulamaları da giriyor. Basitçe, insanların bir şeyler paylaşmak için kullandığı her türlü platform ve uygulama, bir milyondan fazla kullanıcıya sahipse bir temsilci atamak zorunda.
Ancak gizlilik ve özgürlük için asıl tehlike, kullanıcı bilgilerinin Türkiye’de saklanması ve bu bilgilerin herkesin kimliğini kolayca tanımlamak için kullanılabilecek “trafik bilgilerini” içermesi zorunluluğu. Artık anonim olarak bir şeyler paylaşmanız mümkün değil: Bu bilgiler depolanıyorsa, talep halinde paylaşılacak demektir. Birilerinin hoşuna gitmeyen bir şey paylaşırsanız, kimliğiniz çok kısa bir süre içinde tespit edilecek. Bu uygulamanın gizlilik ve özgürlük bakımından nasıl bir tehdit oluşturduğu ortada.
Çoğu sosyal ağ sağlayıcısının bu yeni düzenlemelere uymayacağını “varsayan” hükümet, onları hukuki açıdan da sorumlu tutabilmek için elinden geleni yapmış; Yeni sosyal medya kanunu, içeriğin kaldırılması kararlarına uymayan sosyal ağ sağlayıcılarına doğrudan tazminat davası açılmasına olanak tanıyor. Yani örneğin, popüler ve hatta “fenomen” bir kişilikseniz, hoşunuza gitmeyen bin adet Twitter paylaşımının kaldırılması için bir mahkeme kararı alabilir ve bu karar uygulanmazsa, doğrudan Twitter aleyhine tazminat davası açabilirsiniz.
Elbette, bunun mümkün olabilmesi için söz konusu sosyal ağ sağlayıcısının Türkiye’de bir temsilci bulundurması gerekiyor. Hükümet, büyük ihtimalle bunun gerçekleşmeyeceğini düşündüğü için yukarıda bahsettiğimiz “bant genişliği daraltılması” yaptırımını getirmiş; yani temsilcilik açmayan sosyal ağ sağlayıcıları pratikte engellenmiş olacak. Ancak ilginç bir şekilde, temsilcilik kapsamına neler girdiği de belirlenmemiş. Teorik olarak, bir apartman dairesi kiralayan ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı birini “temsilci” olarak gösteren bir sosyal ağ sağlayıcısı, bu yükümlülüğünü yerine getirmiş sayılıyor. Peki, yukarıda bahsettiğimiz tazminat davaları kazanıldığında, tahsilat nasıl yapılacak? Sadece bir masa ve sandalyeden ibaret “temsilcilikler” bu parayı nasıl ödeyecek? Şirketin borçlarından temsilcinin şahsen mesul olması mümkün değil. O halde…
O halde, yeni sosyal medya kanunu aslında sadece tek bir amaç için çıkarılmış: Kullanıcıların kimlik bilgilerine erişmek ve birtakım kişilerin hoşuna gitmeyen sosyal medya paylaşımlarını mümkün olduğu kadar hızlı bir şekilde ortadan kaldırmak. Dolayısıyla, Facebook, YouTube, Instagram, Twitter, Linkedln, TikTok, Dailymotion, Periscope, Pinterest, VK ve hatta WhatsApp kullanırken bile kimliğinizin ortaya çıkma tehlikesinin olduğunu bilmeli ve buna göre hareket etmelisiniz. Zaten yeni sosyal medya kanunu en çok bu yönden tehlikeli: Kişileri oto-sansür uygulamaya zorluyor.